8 Haziran 2007 Cuma

SİS

Bölüm 3

Ceren yan tarafta oturan babasına baktı. Oldum olası uçak yolculuklarını sevmediğini biliyordu. Hiçbir şeyden korkmadığı varsayılan Mahmut beyin olası bir uçak kazasından ölesiye korkması ne garipti! İlginç bir şekilde Ceren de belirgin bir korkuya kapılmıştı. Babasının kızı!

Küçük uçak camından görülen kanat sislerin içerisinde kalıp belirsizleşmeye başlamıştı. Sis değildi bu, buluttu ama Ceren gariptir ki sisten değişik bir zevk alırdı. Kurt gibi sisten pustan hoşlandığını söylerdi şaka ile karışık. Fakat şu an gördüğü sis onu huzursuzluktan başka bir duyguya sürüklemiyordu.

Birden yan tarafındaki kanatta garip bir gürültü hissetti. Bu ancak çok dikkatle bir kaza beklentisi ile odaklanmış birinin duyacağı bir sesti. Görebildiği kadarı ile dikkatle kanadı inceledi. Kanat üzerindeki metal levhalarda bir anormallik var gibiydi. Sanki sökülüyor, ya da çatlıyordu. Annesi ve hatta babası son derece sakin görülüyorlardı, diğer herkes de… Hostesler de dahil herkes normal anını yaşıyordu.

Bulutların arasına tamamen saklanmış uçak yalpalamaya başladı, biraz tedirgin sesler yükseldi, sonra ortalık duruldu, uçak bulutları delip aşağıya yöneldiğinde dünyanın en mavi denizi görülmeye başladı. Ceren birden gülümsemeye başladı ve rahatça arkasına yaslandı. Her şey yolunda gibi görülüyordu.

Denizin üzerinde havaalanını hedefleyen uçak birden tekrar yalpaladı. Bu öncekine göre çok daha şiddetli ve normal dışıydı. Bu sefer hostesler bile yüz ifadelerini değiştirdiler veya Ceren’e öyle geldi. Normal dışı hareket bir türlü bitmek bilmiyor, aksine şiddetleniyordu. Uğultu giderek yükseldi, hostesler insanları sakinleştirmeye çalışsa da başarılı olamıyorlardı. Tüm yolculuk boyunca mışıl mışıl uyumuş bebekler bile delicesine ağlamaya başlamışlardı. Çocukların çığlıkları ise iç burkucuydu.

Hareketlerin artması ve uçağın burnunun iyice aşağı yönelmesi ile yukarıdan oksijen maskelerinin düşmesi bir oldu. Bu zaten korkmuş insanları daha da şok etti. Uçağa bindiklerinde güzel sarışın hostesin tehlike anında neler yapılması gerektiğini anlattığı sıkıcı dakikalar aklına geldi. Hiçbiri aklında değildi. Ne oksijen maskesini takmak, ne de bir yerlere eğilmek aklının ucundan geçmiyordu.

Annesi, o her zaman sakin, huzur verici annesi bile paniğe kapılmış ve Ceren’e sarılmıştı. Yine de uçaktaki dehşete düşmüş kalabalık insan grubu içerisinde en sakini hiç kuşkusuz oydu!

Uçak denize yaklaşmıştı, artık çarpacaklardı. Ceren bundan emindi. Dua bile edemiyordu, aklından her şey silinmişti çünkü. Çığlıklar birbirine karışmıştı ve son çarpma anına gelmişlerdi!

O sırada Ceren uyandı! Derin bir nefes aldı. Yaşadığına göre her şey yolundaydı, demin yaşadıkları bir rüyaydı. Ama ne gerçekti!

Uçakta gerip bir sessizlik hüküm sürüyordu. Anne babası büyük bir sakinlik içerisinde, hatta gülümseyerek uyuyorlardı, öbür yan koltuktakiler de… Ortalık süt limandı, ortalıkta hostesler de görülmüyordu. Anne babasının inişe yakın neden uyuduklarına bir anlam veremedi ama çok da kafayı takmadı.

Pencereden baktı. Uçak tamamen bulutların içerisinde kalmıştı ve sanki hiç gitmiyormuş gibiydi. Sanki, sanki uçak hareketsizdi. Bu durum demin gördüğü rüyadan daha gerçek dışıydı.

Birden sislerin içerisinde kalmış kanadın üzerinde normal olmayan bir şey fark etti! Beyaz bir leke, insana benzer bir gölge! Böyle bir şeyin olamayacağını, bunun mantıklı bir açıklaması olduğunu, ya da beyninin ona tuhaf bir oyun oynadığından emindi. Belki de hala rüyadaydı! Etrafta derdini anlatacağı kimse de yoktu. Zaten sadece büyülenmiş bir vaziyette o gerçek dışı beyazlığa bakıyordu.

Beyaz gölge biraz yaklaşmaya başladı… Bu bir insandı! Gerçek olamayacak kadar sıra dışı, rüya olamayacak kadar gerçekti yaşadıkları. Çok korkuyordu ama konuşamıyordu. Gelen kişinin yüzü de belirmeye başladı. Sarı uzunca saçları dalgalı, mavi gözlü bir erkekti. Normal bir günde, sokakta karşılaşsa hoş bulabileceği biriydi ama o an normal olarak ürküyordu!

Ceren bütün bu olanların gerçek olmadığını, bir tuhaflık olduğunun farkındaydı ama sanki mantıklı bir olaymış gibi teslimiyet içerisinde olacakları bekliyordu. Adam yaklaştı ve elini uzattı. Ürkütücü olaya rağmen adamda huzur verici bir taraf da vardı. Hani bazı insanlara nedensiz güvenirsiniz ya, Ceren’in de adama karşı duyduğu his korku ile karışık bir güvendi.

Adam elini uzatmakta ısrar ediyordu. Nihayet konuştu: “gel, artık gidelim” Ceren nedense şaşırmadı, elini uzatmakta kararsızdı ama bir yanı o eli tutmak ve gitmeyi de istiyordu. Adam yine gelmesini söyledi. Emir verir şekilde konuşmuyor, sanki her zaman yapılan günlük bir konuşmada birini çağırır gibi rahat davranıyordu ve sesi sıcacıktı. Ceren uçağın dışındaki bir sesi duyabilmesinin tuhaflığını fark etti. Peki o eli de tutması mümkün müydü? Bunu denemeden anlayamayacaktı. Elini kaldırdı deli gibi titreyerek. İncecik, bakımlı el uçağın duvarından kayarak dışarı uzandı. Elinin etrafı renkli ışıltılar ile doluydu. O kadar huzur verici bir atmosfer vardı ki dışarıda.

Aynı ışıltıların içinde yüzen adama ait eli tuttu. Bu temas içini ısıttı, korkusu geçti ama büyülenmesi arttı. Vücudu da uçak duvarından kolayca geçti. Ceren artık dışarıdaydı… Onun yanında.

Adam gülümsüyordu: “Seni almaya geldim” Nereye almaya geldiğini söylemese de Ceren biliyordu. O an gitmek o kadar cazipti ki. Konuşabilse gitmeyi dileyecekti ama bunu bir türlü başaramıyordu ki! Birden giderse anne babasını, arkadaşlarını kaybedeceğini, hayatının biteceğini, asla aşık olamayacağını düşündü. Üstelik gitmek için çok gençti, daha buna hazır değildi. Geri dönmeli ve ailesini, uçaktaki diğer gitmek üzere çağırılacak insanları uyarmalıydı.

Ceren kendisine gelmesi gerektiğini, eğer silkinmeyi başarabilirse içeri gireceğini, bu aptal rüyadan tekrar uyanacağını biliyordu. Elini kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle adamdan kurtarmayı başardı ve “seninle gelmeyeceğim, henüz değil” dedi. “ Gelmeyeceğim, beni rahat bırak” Adam hiçbir şaşırma belirtisi göstermemiş ve Cereni engelleyecek bir harekette bulunmamıştı.

Ceren hızla içeri döndü ve rüyasında çığlık çığlığa bağıran grubun içinde buldu kendisini. Denize yaklaşmışlardı! Bu rüya değildi. O uçakta gördüğü en son şey dehşetle kendisine bakan annesinin yemyeşil gözleri olacaktı…



5 yorum:

Emre dedi ki...

ya ama ya nası geçcek şimdi bu zaman zımbırtısı ve sen ne zaman yazıcan bi daha ya, gel ilham gelki yazsın bu romancı renkler bizim merak ettiklerimizi

Ayçiçeği dedi ki...

Hadi yaz hemen devamını :) Yaa, böyle beklemek iyi olmuyormuş..

Gamzeli dedi ki...

aaayyy çok güzel yaaa.Devamını yazar mısın? ÇOk merak ettim hakikaten yaa...içimde bir tuhaf oldu...

kurunane dedi ki...

internete de girmeyince hiç haberim olmamış bu romandan renklercim. iyiki olmamış ama. bak hepsini birden okudum iyi oldu. daha az beklemiş oldum. ama bundan sonra noolcak. ben gene biriktirip biriktirip mi okusam ne? ellerine sağlık çok güzel gidiyor.

Yaz dedi ki...

Canım roman çok iyi gidiyor ama beklemek kötü :) çok ara verme olurmu. Birde çok heyecanlı biryerde kaldı daha da sabırsızım şimdi :)