4 Haziran 2007 Pazartesi

SİS

Bölüm 2


Kısa bir sürede hazırlıkları yapılması gereken tatil programı nedeni ile rezervasyon işleminde gecikilince istedikleri gün için First Class’da 15 kişi için yer bulunamamıştı. Üç kişi mecburen Economy Class’ta oturacak, diğerlerinin şamatasından uzakta yolcuk yapmak zorunda kalacaktı. Lüks bir seyahat fırsatını kaçırmak istemeyen çocuklar ve kadınlar (ki buna Selin hanım dahil olmamıştı) ve hatta beyler bunu baştan söyleyip mızıklanmışlar, bu geziyi düzenleyen ve mali olarak karşılayacak olan Mahmut bey, eşi ve kızı büyük bir mütevazilik ile uçağın arkasında kalan “sıradan insanlar” ile beraber yolculuk yapmayı kabul etmişlerdi. Altı üstü 13 saatlik bir yolculuktu…

Ne yazık ki bu bölümde kalan tek yer de kanadın hemen yan tarafındaki üçlü olmuştu. Mahmut bey eski zamanlarda kalan (servete kavuşmadan) otobüs yolculuklarında tekerlek üstü yolculukları ne kadar hoşnutsuzlukla karşıladıysa, uçak yolculuklarında da kanat yanı uçmayı da denli antipatik ve rahatsız edici bulurdu. Bu belki psikolojik bir şeydi. Hele cam kenarına oturursa gözü sürekli kanat üzerinde olurdu, bir sorun var mı diye kanadı oluşturan metalleri, vidaları, ek yerlerini kontrol eder, normal dışı bir şey görmekten korkardı. Bu durum yolculuğu çekilmez kılardı. Ceren bu nedenle cam kenarına oturtulmuştu. O da babası gibi tüm yolculuğu kanadı inceleyerek yapacaktı. Gerçi babası gibi saçma bir korku ile bunu yapmıyordu, bakılacak bir yer olmadığı için olabilirdi… 13 saat boyunca sıkılmamak için aldığı kitaplara dokunamıyordu nedense. Okumayı çok seven bir kız olmasına rağmen eli kitaplara gitmiyordu.

Uzun yolculuk sıkıntı olmaksızın geçecek gibi değildi. Arada annesi ile kardeşi yer değiştiriyor ama yarım saat sonra iki kardeş yaşlarına rağmen her zamanki gibi tartışmaya, didişmeye başlıyor ve babaları tarafından tekrar ayrılıyorlardı. Bazen o uçağın ön tarafına gidiyor, mutlu ve gürültülü gruba katılıyordu. Arada film de izliyorlardı işte… Türkiye saatine göre gece uyumakta zorlansa da 6 saat kadar dinlenmeyi becerebildi. Sabah kalktığında yolculuk boyunca devamlı gelmiş yiyecek ikramlarından sabah kahvaltısı payını aldı.

Kahvaltıdan sonra tatile ne kadar yaklaştıklarını düşündü. Dünyanın en güzel denizi, en ince kumları, en bronzlaştırıcı güneşi, aile büyüklerinden fırsat bulabilirse en çılgın eğlencesi onu bekliyordu. Uçaktaki güruhun hepsi aynı ruh hali içerisindeydi şüphesiz… Tekrar camdan dışarı baktı. Bulutların üzerindeydiler. İster istemez gördüğü kanatta bir sorun yok gibiydi… Birden garip bir huzur içerisinde buldu kendini Ceren… Sıcağa, eğlenceye adım adım yaklaşıyordu işte. Keşke Berrinciği de yanında olsaydı. Gerçi O da önde yer alıp lüks yemeklerden yararlanmak isterdi ama en azından arada bir yan yana düşerlerdi de kaynatırlardı. Yine en son erkek arkadaşını anlatırdı Berrin büyük bir ihtimalle… Son zamanlarda başka bir şey konuştuğu yoktu… Bakalım babasının bıraktığı dedektiflerden, yani korumalardan kurtulup o çocukla buluşabilecek miydi sık sık?

Berrin’in son erkek arkadaşı sosyeteden filan değildi. Ailesi kendi halinde yaşayan insanlardı! Bir süre önce çocuk ile tanışmış olan Ceren onu gerçekten beğenmişti. Yakışıklılığı bir yana, geleceğinin parlak olacağını düşünüyordu. Son derece iyi bir eğitim almaktaydı ve aklı başında bir gence benziyordu. Berrin ile ne kadar farklılar diye düşündü… Farklı kutupların birbirini çektiğinin ispatıydı bu durum.

Zengin biri ile evlenmeyi planlayan Berrin için bu ilişki çok tuhaftı aslında. Daha küçücük bir çocukken bile Ceren'in doktor olacağım diye yanıtladığı o meşhur soruyu, “büyüyünce ne olacaksın” sorusunu zengin biri ile evleneceğim diye yanıtlayan ve hayatını bu düşünce üzerine kuran Berrin Ceren’i son sevgilisi ile çok şaşırtmıştı. Belki bu iyi bir gelişmeydi, kim bilir?

Berrin’i kafasından atıp tekrar dışarı baktı. Bir ay kadar önce okuduğu Buket Uzuner’in kitabı İstanbullular kitabındaki Belgin karakterine benzetti kendini uçağın küçük camından dışarı bakar ve düşünürken… O romanın bir filmi çekilse ben Belgin karakteri için ne uygun olurdum dedi.. Oysa romandaki tip betimlemesi ile uzaktan yakından ilgisi yoktu.

Bu düşünceleri de dağıldı çünkü uçak alçalmaya başlamıştı. Bunu hem anonstan hem de uçağın burnunun aşağıya yönlenmesinden anladılar. Artık zaman geçmek bilmeyecekti… Son dakikalar saatler gibi uzayacaktı kuşkusuz. Ceren tekrar düşüncelere daldı. Fakat nedense biraz önce hissettiği huzurdan eser kalmamıştı…


11 yorum:

Gamzeli dedi ki...

vallahi devamını sabırsızlıkla bekliyorum :)

efsane dedi ki...

Keşke okumaya biraz daha geç başlasaydım nasıl bekliycez şimdi benim gibi bir günde romanı bitiren birisi için hergün beklemek çok zor olacak çabuk yaz tamam mı...

böğürtlengözün annesi dedi ki...

Renlercim şu romana ağırlık ver lütfen, merak içindeyim , sürükleyici gidiyor.

Emre dedi ki...

ay ama olmazki ya çok sabırsızımdır ben ama bekliycem büyük bir sabırla

Ayçiçeği dedi ki...

Çok güzel olmuş :) Devamı ?

renkler dedi ki...

Gamzeliciğim, ben de bekliyorum:-)

renkler dedi ki...

Efsane, ben de çok hızlı okurum. Ama ne yapayım, yoğunluktan perişan oldum bu hafta. Cumaya inşallah yeni bölüm gelecek. Hem de önemli bir bölüm.

renkler dedi ki...

Böğürtlen gözcüğün annesi, ağırlık vereceğim inşallah, ben de sabırsızlanıoyorum. Öyle yoğunum ki kafamda bile kurgulayamıyorum inan.

renkler dedi ki...

Sevgili Emre, aynen ben de sabırsızımdır. Yazamaya da sabırsızım!

renkler dedi ki...

Ayçiçekçiğim, eğer bir engel çıkmazsa yarına inşalllah canım...

akansu dedi ki...

yeni bir soluk.tanışmak isterdim...